Hikaye | Kategoriler | Hikayeler
Emma'nın Ördekleri
1966 senesiydi. New York, senelerdir böylesine şiddetli bir kış yaşamamıştı. Üç gün aralıksız yağan kar, kampüsümüzü beyaz bir örtünün altına gömmüştü. Öğrenciler gruplaşıp, ördekler gibi, tek sıra halinde yürüyerek kendilerine yol açmaya çalışıyorlardı. B Yurdunun kız öğrencileri, kampüsteki diğer öğrenciler gibi, kara kara düşünüyorlardı.
" Kafeteryaya nasıl gideceğiz peki?" diye sordu biri.
Bir diğeri yanıtladı, " Gitmeyeceğiz. İstesek de gidemeyiz zaten, baksana dışarı!"
Üçüncü kızın gözleri birden parlayıverdi, " Emma başarabilir ama!"
Homurtular cıvıltıya döndü, kızlar birden neşelenivermişlerdi.
- " Emma!"
- " O şehre bile gidebilir."
- " Biz de onun arkasından yürürüz."
- " Sen bir dahisin!"
Kızlar mutluluktan hoplayıp zıpladılar, sevinç çığlıkları attılar, hemencecik toparlanıp koridorun diğer ucuna, Emma'nın odasına doğru yollandılar. Onu odasına girmek üzereyken yakaladılar.
- " Ne oldu kızlar? Nedir bu heyecan?" diye sordu Emma gülümseyerek...
- " Seninle kafeteryaya gelebilir miyiz? Fırtınadan hiçbir şey göremiyoruz da."
Gülüştüler...
- " Anlaştık. Ben en öne geçerim, siz de birbirinizi omuzlarınızdan tutup arkama dizilirsiniz."
- " Hemen gidebilir miyiz? Lütfen," diye yalvardı kızlardan biri,
- " Yoksa açlıktan öleceğim."
Emma gülümseyerek yanıtladı, " Tamam, bekleyin de hemen Missy'yi hazırlayayım."
Odasına girdi, birkaç dakika sonra sıkı sıkı giyinmiş, elinde kılavuz köpeğinin tasmasıyla çıktı. Kızlar, Emma'nın arkasına tek sıra halinde dizilip, birbirlerini omuzlarından tuttular.
" Sanırım," diye söze başladı Emma, " Körün, görene kılavuzluk etmesi, bazen olası oluyor. Şimdi olduğu gibi!" dedi ve aç ördekleri ve kılavuz köpeği Missy ile kafeteryaya doğru ilerlemeye başladılar.